Dava sonrası ilk toplantı | TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras, “Fiyat istikrarı en önemli sorunumuz” dedi, enflasyona karşı 4 öneri sıraladı

“`html

T24 Ekonomi

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, gerçekleştirdiği Yüksek İstişare Konseyi buluşmasında, Türkiye’nin karşılaştığı en büyük sorunlardan birinin yüksek enflasyon olduğunu dile getirdi. Aras, savaş koşullarında bulunan Ukrayna ve Rusya’nın enflasyon oranlarını örnek vererek, “Fiyat istikrarı, ekonomik yapımızın temel sorunlarından biri. Bunu mutlaka aşmalıyız. Yüksek enflasyon, sadece artan fiyatlar değil; aynı zamanda toplumun her kesiminde hissedilen bir bozulma ve istikrarsızlık demektir” şeklinde konuştu.

Kaynakların etkin bir şekilde kullanılmadığını vurgulayan Aras, “Adil vergilendirme, etkili tasarruf politikaları ve kaynakların verimli kullanımı, bütçede faiz dışı bir fazlanın elde edilmesine yardımcı olur ve enflasyonun düşmesine destek olur” şeklinde belirtti. Düşen enflasyon ile birlikte faiz oranlarının da aşağı doğru hareket edeceğini ifade eden Aras, “Bu sürecin uzaması, sanayici için ciddi bir yük anlamına gelmektedir” dedi.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras, 13 Şubat’taki dernek genel kurulunda yaptıkları konuşmalar nedeniyle karşılaştıkları hukuki süreç sonrasında, TÜSİAD’da ilk toplantı gerçekleştirildi. YİK buluşmasının açılış konuşmasını Turan ve Aras gerçekleştirdi; her iki yöneticinin de ekonomik konularda dikkate değer mesajları oldu.

Aras, yaptığı açıklamalarda, “Kaynakların etkin kullanımı, ekonomik sorunlarımızdan biridir” diyerek, şu uyarıda bulundu:

“‘Zombi’ şirketler olarak adlandırılan ve sürekli zarar eden, borçlarını ödeyemeyen ancak bankalardan aldıkları kredilerle ayakta kalmaya çalışan bu verimsiz şirketler, bulundukları sektörde rekabeti bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır. Eğer bankalar, kaynaklarını verimli iş yapan şirketlere yönlendirirse, piyasalardaki fiyat mekanizması çok daha sağlıklı bir şekilde işleyecektir.”

Yüksek enflasyonu düşürmenin tek çözüm yolu olduğunu vurgulayan Aras, bu hedefe ulaşmak için şu önerilerde bulundu:

  1. Ekonomik büyüme konusunda bir miktar yavaşlamayı kabul etmeliyiz.
  2. Özel sektör ve kamu kurumlarında kaynakları verimli kullanmalı ve harcamaları kontrol altında tutmalıyız.
  3. Enflasyona sebep olmayan bir vergi sistemi sağlamalıyız.
  4. En önemlisi, ekonomik beklentileri olumlu yönde geliştirmeli ve dalgalanmaları önleyici bir ortam yaratmalıyız.

Aras, “Toplumsal refahı artırmak, hayat pahalılığı sorununu çözmek ve gelir dağılımını sağlamak adına, enflasyonu düşük tek hanelere indirmek zorundayız. Düşen enflasyon, yaratacağı güven ortamı ve artan verimlilik ile ülkemizi uluslararası arenada üst sıralara taşıyacaktır” dedi.

“2024 sonunda enflasyonda dünya sıralamasında 7. sıradayız”

Aras’ın konuşmasının tam metni oldukça önemli bulguları içeriyor:

“Bugünkü buluşmamızda Türkiye’nin ekonomik geleceği açısından iki önemli konuya dikkat çekeceğim.

Birincisi; ekonomik görünüm, ikincisi; dünya çapındaki jeopolitik gelişmeler ve bunların sağladığı fırsatlar.

Ekonomi ve jeopolitik ilişkilerini incelediğimizde, yaşanan ekonomik dalgalanmalara rağmen Türkiye’nin daha az etkilenme potansiyeline sahip olduğunu ve olumlu bir ayrışma yaşayabileceğini görebiliyoruz.

Gümrük tarife savaşlarının etkileri, düşük petrol ve doğalgaz fiyatlarının sürmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının artan kullanımı ve makul emtia fiyatları, bu olumlu ayrışmanın temel nedenleridir.

Ancak unutmamalıyız ki, en büyük ekonomik sorunumuz ‘yüksek enflasyon’dur.

2024 yılı sonunda enflasyonda dünya genelinde 7. sıradayız.

TÜİK’in verilerine göre, Mayıs 2025 itibarıyla enflasyon %35.4 seviyesine ulaşacak.

Savaş halindeki Ukrayna’da enflasyon %15 iken, Rusya’da bu oran %10 civarındadır.

Fiyat istikrarı, ekonomimizin temel önceliği olmalıdır, bu sorunu çözmek zorundayız.

Yüksek enflasyon, sadece fiyat artışları değil; toplumun her noktasında hissedilen bir bozulma ve istikrarsızlık yaratmaktadır.

Ekonomik rasyonaliteyi bozar, gelir dağılımını olumsuz etkiler, güveni sarsar ve sosyal yapıyı zedeler.

Uzun vadede yüksek enflasyonla yaşamak, ticari ahlaki ve kurumsal dayanıklılığı zayıflatır.

Enflasyonu hiçbir kesim savunamaz, bu yüzden özel sektör ve kamu olarak birlikte mücadele etmeliyiz.

En kısa sürede enflasyonu tek hanelere düşürmeliyiz.

2023 yılının ortasından itibaren enflasyonu yavaş bir biçimde düşürmeyi hedefleyen, zamanla genişleyen bir para politikası uyguluyoruz.

Reel faizle döviz kurunu kontrol eden, makro ihtiyati tedbirler uygulayarak kredi büyümesini kontrol altına alıp talebi frenleyen bu yaklaşım, enflasyonda düşüş trendinin yakalanmasına ön ayak olmuştur.

Ayrıca Mayıs 2023 itibarıyla eksi 60 milyar dolara kadar düşen swap hariç net döviz rezervlerimiz, Mart 2025’te artı 65 milyar dolara yükselmiştir.

“Düşen enflasyonla birlikte faiz oranları da düşecektir”

Son dönemlerde döviz dalgalanmaları ile ilgili olarak Merkez Bankası gereken müdahalede bulunarak döviz sattı.

Aynı zamanda faizleri artırarak döviz rezervlerinde yaşanan ciddi bir erimeyi durdurup yeniden artış yönünde hareket etti.

Yükselen reel faizler, ekonomik büyümeyi olumsuz etkilerken, enflasyonu düşürmeye yönelik olumlu katkılar sağlayabilir.

Düşen enflasyon, sonuç olarak faiz oranlarını da aşağıya çekecektir.

Bu sürecin uzaması ise sanayi kesimi için önemli bir yük taşıdığı açıktır.

Buradan yola çıkarak, kalıcı düşük enflasyonun önemi bir kez daha vurgulanmalıdır.

Türkiye’nin dış borç sürdürülebilirliği açısından bir sorun bulunmamaktadır.

2024 sonu itibarıyla kamu dış borcunun GSYH’ya oranı %19, özel sektör dahil tüm dış borç oranı ise %39 civarında makul seviyededir.

Bu doğrultuda, bankacılık sektörü ve özel sektör borç bulma konusunda zorluk yaşamamaktadır.

Asıl sorun, kaynakların etkin kullanılmaması ve harcamalardadır.

Önümüzdeki dönem, uygulanacak ekonomik programın güçlendirilerek devam ettirilmesi gereken bir süreçtir. Sıkı para politikası ile birlikte daha etkili bir mali disiplini hayata geçirmeliyiz.

Adil vergilendirme ve etkili tasarruf politikaları, kaynakların verimli kullanımını sağlarken, bütçede faiz dışı fazla vermemize yardımcı olacaktır.

“Zombi şirketler” konusunda uyarı

Yüksek enflasyon, özel sektörün finansal performansını da olumsuz etkilemektedir.

İstanbul Sanayi Odası tarafından açıklanan 2024 yılı ilk 500 listesine göre, 152 şirket zarar açıklarken, geçen yıl bu rakam 96’ydı.

Şirket sayısındaki artışın sebebi olarak, iş çevrelerinde yüksek finansman maliyetleri gösterilmektedir. Ancak temel neden, yüksek enflasyonun sonucunda artan girdi maliyetleridir.

Kaynakların verimsiz kullanılması, ekonomimizin en büyük problemlerinden biridir. Kamuda olduğu kadar, özel sektöründe de bu durum geçerlidir.

Literatürde ‘Zombi’ olarak adlandırılan ve sürekli zarar eden bu şirketler, bulundukları sektördeki rekabet koşullarını bozmakta ve kaynakların israfına yol açmaktadır.

Eğer bankalar, kaynaklarını verimli iş yapan şirketlere yönlendirirse, piyasalardaki fiyat mekanizmaları daha sağlıklı işleyebilir.

2024 Aralık ayında Merkez Bankası ekonomistleri tarafından kaleme alınan bir makalede, Zombi şirketlerin çoğunlukla özel bankalar tarafından desteklendiği tespit edilmiştir.

Bu durum, düşük enflasyonun, sağlıklı bir ekonomik yapı ve işleyen fiyat mekanizması için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Önümüzdeki dönemde, enflasyonu düşürmek için büyük fırsatlar bulunmaktadır.

Dünya genelindeki ticaret savaşları ve enerji dönüşümleri, dezenflasyonist sonuçlar doğuruyor. Çin, ürünlerini satabilmek için fiyatlarını düşürmek zorunda ve enerji ile emtia fiyatları da düşük seviyelerde seyretmektedir.

Bu durumu lehimize çevirmek için;

  1. Ekonomik büyümenin bir miktar yavaşlamasını kabullenmeliyiz.
  2. Özel sektör ve kamu kaynaklarını etkin kullanmalı ve harcamaları denetim altına almalıyız.
  3. Enflasyon yaratmayan bir adil vergilendirme uygulamalıyız.
  4. Ve en önemlisi, olumlu bir ekonomik ortam yaratmalı, dalgalanmaları engellemeli ve istikrar için alan açmalıyız.

Toplumsal refahı artırmak, hayat pahalılığı sorununu gidermek ve gelir dağılımını düzeltmek için enflasyonumuzu tek hanelere indirmeliyiz.

Düşen enflasyonun yaratacağı güven ortamı ve artan verimlilik, yeni dünya düzeninde ülkemizi daha üst sıralara taşıyacaktır.

“Yeni dünya düzeni sabit eksenler etrafında işlemiyor”

Jeopolitik gelişmelerin oluşturduğu fırsatlarla ilgili olarak, yeni dünya düzeninin sabit eksenler etrafında işletilmediği ortaya çıkıyor.

Alışık olduğumuz dünya düzeninin temelleri sarsılmakta.

Devletler arası sorumlulukların olduğu, uluslararası hukuk çerçevesinin olduğuna dayanan çok taraflı yapıdan daha dağınık ve rekabetçi bir yapıya geçiş yaşanıyor.

Bugün yalnızca ordular değil, teknolojik standartlar da yarışıyor.

Bugün yalnızca dış politikalar değişmiyor; verilere ve mimarilerine yönelik çatışmalar da sürüyor.

Artık asıl mesele, üretim değil, nasıl kaydedildiği, nasıl paylaşıldığı ve kim tarafından kontrol edildiği haline dönüşmektedir.

Gıda krizleri, enerji dönüşümleri, ileri teknoloji bağımlılığı ve savunma hatları gibi konularda yaşanan jeopolitik gerginlikler, doğrudan iş dünyasını etkiliyor.

Bölgesel çatışmalar, ciddi göç sorunlarını doğururken, yaşam alanındaki olguların insani boyutu uluslararası düzlemde genellikle göz ardı ediliyor.

Şirketlerin, karmaşık bir ortamda sadece ekonomik politikalar değil, aynı zamanda jeopolitik zekaya da ihtiyaçları bulunmaktadır.

Bu yüzden, toplantımızın ana teması olarak, AB – Türkiye ve Jeopolitik Gelişmeler konusunu belirledik.

Sonrasında konu hakkında önemli konuşmacılar bilgilerini paylaşacak.

Küresel ekonomik yapı hızla değişim göstermektedir:

2025 itibarıyla, Amerika Birleşik Devletleri küresel ekonomik yapıya yönelik stratejilerini değiştiriyor.

Yeni dönemde ABD, çok taraflı ticaret rejimlerini ikincil plana itilerek, ikili anlaşmalar ve doğrudan stratejik müzakerelerle küresel ticareti yeniden şekillendirme çabası içinde.

Bu dönüşüm, yalnızca Çin gibi stratejik rakipleri değil, aynı zamanda geleneksel müttefikleri de kapsamaktadır.

Gümrük tarifeleri, bu çerçevede yalnızca ekonomik bir araç değil, aynı zamanda bir dış politika baskı ve yönlendirme mekanizması olarak kullanılmaktadır.

Tüm orta ölçekli ve dışa açık ekonomiler, artık öngörüsüz ve parçalı bir sistemde hayatta kalma mücadelesi vermekte.

Bu gelişmelerin Türkiye için anlamı nedir?

Türkiye gibi üretime ve hizmete dayalı büyümek isteyen bir ülke için bu durum, hem yeni fırsatlar hem de kırılganlıklar içermektedir.

Belirsizlikler dönemini ardımızda bırakmak istiyorsak, rekabetçi bir ekonomik altyapıyı inşa etmeliyiz.

Türkiye’nin rekabet gücünü, geçici kur avantajları veya mali teşviklerden değil; yüksek katma değerli, etkin üretim, dijital kapasite ve yeşil dönüşüm gibi yapısal değişimlerden edinmesi gerekmektedir.

Küresel ekonomide, verimlilikten öte dayanıklılık önemli bir hale gelmiştir.

Artık “güvenilir üretici” olmanın değeri, en az “düşük maliyetli üretici” olmanın önemi kadar artmıştır.

Bunu sağlamak için yalnızca piyasa sinyalleri değil, ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik de hayati bir rol oynamaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye’nin uzun vadeli ekonomik güvenilirliğini artırmak için atılacak adımlardan biri, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’nin modernizasyonudur.

1990’ların sonunda büyük bir ekonomik açılım sağlayan Gümrük Birliği, günümüz koşullarına yanıt vermekte zorlanmaktadır.

Mevcut Gümrük Birliği, dijital ticaretten hizmet sektörüne, yeşil dönüşümden kamu alımlarına kadar birçok alanı kapsamaktan uzaktır.

Yeni nesil bir üretim ve ihracat hikâyesi yazmak istiyorsak, bu hikayenin kurumsal altyapısının modernize edilmiş Gümrük Birliği ile sağlanması gerekmektedir.

Bu modernizasyon:

  • Avrupa ile kurumsal entegrasyonu kuvvetlendirir.
  • Yabancı yatırımcıların ülkemize duyduğu öngörülebilirliği artırır.
  • Yeşil dönüşüm ve dijitalleşme süreçlerine uygun hukuki ve teknik temel sağlar.

Bunların yanı sıra, bu modernizasyon Gümrük Birliği bağlamında ülkemizi etkileyen Avrupa’nın ticaret politikası tercihlerinde karar alma süreçlerine katkıda bulunmalıdır.

Bu durum sadece teknik bir güncelleme olmayacak; aynı zamanda Türkiye’nin kalkınmayı sağlayacak devlet kapasitesini, küresel sisteme nasıl entegre edebileceğini de ortaya koyan stratejik bir tercih olacaktır.

Avrupa ile derinleşmiş kurumsal ilişkiler için bir araç olmanı yanında, tek bir eksende mücadelesiz, çok yönlü bir ekonomik pozisyon geliştirmesine de fırsat tanıyacaktır.

Günümüzde karmaşık jeopolitik gelişmelerin dış politika üzerindeki etkilerini de gözlemliyoruz.

Dış politika artık sadece diplomasi değil; savaşlar ve sınır değişikliklerinin tekrar gündeme geldiği bir alan haline gelmiştir.

Kuralların yerini güç dengelerinin almaya başladığı bu yeni düzlemde, bölgesel istikrarsızlıklar, küresel güvenliği doğrudan etkilemektedir.

Hatta Avrupa bile, on yıllar sonra güvenlik eksenli bir yapılanma arayüşüne girmiştir.

Türkiye, jeopolitik konumunun sunduğu fırsatları değerlendirerek;

  • Avrupa ile ilişkilerini güçlendirip, farklı coğrafyalarla değer zinciri ortaklıklari oluşturabilir.
  • Teknoloji iş birlikleri geliştirme yoluna gidebilir.
  • Yıkılan bölgelerin yeniden inşası ve kalkınma projelerinde etkinliğini artırabilir.
  • Uygun potansiyeli olan ülkelerle enerji ve güvenlik alanında iş birliği yapabilir.

Bu çok yönlü açılımın başarısı, kurumsal ilişkilerin belirsizlik karşısında dayanıklı, kriz dönemlerinde ise yeniden üretilebilir olmasına bağlıdır.

Dış politikadaki en önemli noktalardan biri, yaşanan gelişmeleri değerlendirirken insani boyutların göz önünde bulundurulmasıdır.

Bugün Gazze’deki insani drama ve sivil halka ulaşması gereken yardımların engellenmesi, insani sorumluluklarla bağdaşmayan bir durumdur.

Bu tür gayri insani yaklaşımlara karşı durmalıyız.

“Hem ekonomik hem de jeopolitik kapasitemiz yüksek bir ülke olarak…”

Son sözüme gelince, önemli bir ayrımın altını çizmek istiyorum.

Birçok ülke, belirsizliklere karşı “stratejik otonomi” arayışına geçiyor.

Ancak bu kavram, çoğu zaman içe kapanma ve küresel sistemden kopma gibi yanlış yöne evrilebiliyor.

Oysa biz, hem ekonomik hem de jeopolitik kapasiteyi etkili şekilde kullanarak, enflasyonunu düşürme, gümrük birliğini güncelleme, yatırımcılara öngörülebilirlik sağlama, ihracata dayanan karlı ekonomik büyüme olanaklarını yaratma konusunda bir ortam oluşturabiliriz; bölgesel ve küresel iş birlikleri ile değer zincirlerinde ve ticaret koridorlarında daha fazla rol alabiliriz.

Bu potansiyeli hayata geçirmek bizim elimizde. Bu mümkün, gereklidir ve tüm paydaşların katkısıyla başarılmalıdır.

“`

Related Posts

Merkez Bankası rezervleri 155,9 milyar dolara yükseldi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) toplam rezervleri, 5 Haziran haftasında bir önceki haftaya göre 2 milyar 689 milyon dolar artışla 155 milyar 879 milyon dolara çıktı.

İşten ayrılırken atılan bir imza size pahalıya patlayabilir

İkale sözleşmesiyle iş akdinin karşılıklı anlaşmayla sona erdirilmesi, taraflara bazı haklardan feragat anlamına gelebilir. Bu nedenle sürecin yasal çerçevede değerlendirilmesi ve hak kaybı yaşanmaması adına dikkat edilmesi gereken hususlar büyük önem taşıyor.

Trump’tan ülkelere tarife mektupları: İki haftaya kadar gönderecek

ABD Başkanı Donald Trump, yaklaşık iki haftaya kadar ülkelere tarife oranlarını içeren anlaşma mektupları göndermeyi planladıklarını açıkladı. Trump, “Kabul etmek zorunda değilsiniz” diyen Trump, Çin ile yapılan anlaşmadan memnuniyetini dile getirdi ve Japonya ile Güney Kore dahil 15 ülke ile görüşmelerin devam ettiğini dile getirdi.

CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi 800 kişiyi işten çıkarıyor

CHP’li İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı şirketlerde başlayan grev 1 hafta sonra uzlaşma sağlanması sonucu 4 Haziran’da sona ermişti. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu kez de üç farklı şirketinde çalışan toplam 800 işçiyi işten çıkartıyor.

Azerbaycan Merkez Bankası enflasyonla mücadelede hız kesmiyor

Azerbaycan Merkez Bankası, Mayıs 2025 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında refinansman faizini yüzde 7,25 seviyesinde sabit tutarak, bu oranın Aralık 2021’den bu yana en düşük seviyesinde kalmasına karar verdi. Bu, bankanın faiz oranlarını …

Altın tırmanıyor: Yeni rekor kapıda mı?

Yatırımcıların güvenli limanı altın, haftanın ortasında da gündemdeki yerini koruyor. Dünkü yükselişin ardından bugünkü fiyatlar merakla takip ediliyor. 11 Haziran 2025 güncel gram, çeyrek ve cumhuriyet altını kaç lira oldu? Peki 11 Haziran Çarşamba …